

FENERBAHÇE - Eskişehirspor: (4 - 2)
Artık sezonun ilk yarısında Fenerbahçe için liderliğe oynayan takımlarla değil, diğer takımlarla yapacağı 7 maç kalmıştı. Maç başladığında oyuncuların da bunun bilincinde oynadıkları hemen anlaşılıyordu. Tüm oyuncuların hücumu düşünerek rakip ceza sahası ablukaya alındığı sırada da penaltı ve golü geldi. Fenerbahçe’ye verilmeyecek penaltılardan birisiydi. Hakem, pekâlâ “çarpma” diyerek es geçebilirdi ama penaltıyı verdi. Alex de İvesa’yı ters köşeye yatırarak her zaman attığı taraftan değil kalecinin sağ tarafından, direğin hemen dibinden 5. dakikada ilk golü kaydediyordu. Maçın hemen rölantiye alınacağı bir futbol gerçeği olarak dururken aşırı mücadele beklemek yanlış olurdu. Ne var ki bu sırada rakibin gole ulaşacağı beklenmiyordu.
Beraberlik Fenerbahçeli oyuncuları tekrar ateşlemişti. Rakibi çıkartmadan golü aramaya başlamışlardı ki 5 dakika sonra 2. gole ulaştılar. Gökhan Gönül arka arkaya sıralanan bindirmelerinden birini Semih kafayla gole çeviriyordu. Bu gol göstermekteydi ki Fenerbahçeli futbolcular gole ulaşmak istediklerinde bu golü çabuk bulmaktalar. Ne var ki, bir başka isteklerini yani gol yememeleri gerektiğinde de bunu kolayca yerine getiremedikleri de bir gerçek. 29 golle ligin en fazla gol atan bir takımının yediği 14 gol de zaten bunu göstermekte. Bu maçta da 3. gol bulunamayacak olsa işler zora girmek üzereydi. Gökhan Gönül başarılı futbolunda bir de gol kaydederek kendisini ödüllendiriyordu. Şutunda ise, şutun sertliği nedeniyle, hani 6 -0’ı hatırlatan şarkıda ki “…oha...” kelimesi var ya işte o kelime istem dışı ağızdan çıkıveriyordu.
Takımın en iyisini bulmak çok zor bu nedenle bir ayırım yapmadan en iyileri sıralamak gerekecek. Gökhan Gönül’den yukarıda söz ettik. Rakibin solunu delik deşik eden sağ çizgi çıkışlarının hemen hepsi gol pozisyonu doğuracak kalitede çıkışlardı. Ayrıca asistleri de içeri girdiği anlarda gerçekleşti. Alex son 2 haftadaki gibi hem çalışkan hem de gole dönük asistlerin krallığını sürdüren bir verimdeydi. Yobo savunmada hem yer tutuşuyla, hem akınları kesmedeki üstün tecrübesiyle savunmanın belkemiği görünümünü sürdürmekte. Mehmet Topuz geldiğinden beri bu maçtaki kadar istekli ve de verimli görülmemişti diyebiliriz. Yorulmak nedir bilmedi derken buna ayağındaki her topu gole dönük kullandı sözünü eklemek gerekir. Stoch, her maçta oynatılması gereken, olmazsa olmazlardan olduğunu gösteren bir maç çıkardı. Bu nedenle Fenerbahçe iki kanadını da kullanarak kanatlandı da kanatlandı.
Vasat oynayanlara da söylenecek bir söz yok ama üzülerek eklenecek birkaç söz ve birkaç kişi de var. Lugano sonradan öğrendiğimiz hareketleri nedeniyle hem kendine hem de takımına ayıp etmiş. Koridor kavgası, ülkesinin milli takımının kaptanı olmuş Fenerbahçeli bir oyuncuya hiç yakışmıyor. Şimdi alacağı cezalar nedeniyle takımını yalnız bırakacak. Üstelik de tam da Yobo ile ideal bir ikili oluşturmaya başlamışken. Yerine alınan Bilica’ya da yazık etti. Heyecanı ile tam da maça ısınamamışken yaptığı bir hata ile Beşiktaş tribünlerinin Kaleci Hakan için başlattığı modaya uyan tribünlerce ıslıklanmaya başlandı. Hani bazı paralı amigoların her takımın maçlarında tribünlerde yer aldığı söylenir durur ya. Sanki bunu ispatlar gibi Bilica için ıslıklama, yuhalama ayıbı başladı. Bu, taraftarın kendi takımını da sabote etme fiilinden başka bir şey değildi. Volkan tribünleri susturmaya çalışırken bazı taraftarlar da olması gerektiği gibi Bilica’yı cesaretlendirmeye çalıştılar. Ne yazık ki ayıp işlenmiş ve ortaya konulmuştu bir kere. Oysa tribünlerin doluluğu, devamlı sloganlarla maçın izlenmesi, gerektiğinde rakip oyuncuların ıslıklanması çok güzeldi. Hatta şampiyonluk ümidinin yaşandığı zamanlarda 4 tribünce çekilen “Sarı- Lacivert – Şampiyon – Fener” sloganında da devamlılık ve yüksek desibel gerçekten de coşturucuydu. Yazık oldu.
Birkaç sözün de Cristian için söylenmesi gerekiyor. Bilmiyoruz hocasının isteği mi yoksa kendisi mi ileriye doğru oynamamak üzere yemin etmiş. Ayağına gelen her topu Maldonado gibi ya yanındaki en yakın arkadaşına ya da gerideki oyunculara göndermekte. Bir kez ileriye dönük oynadığında dayanamayıp yanımda homurdanan tüm seyirciler doğru; “yeminini bozdu artık” dedim. Takım 3-1 öndeyken bile bu oyunu oynamasına hiçbir anlam verilemiyor.
Dia’nı oyuna girmesi ile Stoch’tan sonra durgunlaşan sol kanat gene canlandı. Bu canlanma gelecek için taraftara ümit veriyordu. Takıma bir de Niang’ın katılacak olması hemen akıllara geliyordu. Bu arada her iki devrenin de son 15 dakikalarına gelindiğinde Fenerbahçeli futbolcuların kondisyonlarının rakiplerinden çok daha iyi olduğu bariz bir şekilde ortaya çıkıyordu. Medyanın Fenerbahçeli futbolcuların kondisyonlarının zayıf olduğu şeklindeki iddialarının ne kadar yanlış olduğu gözle görülür gibiydi. Gelecek hafta buluşmak üzere hoşça kalın.
YMM.Okan İnanç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder