Fenerbahçe - Manisaspor : (4 - 2)
Seyircisiz 2 maç cezasının sonuncusu olan kendi saha maçını kazanması Fenerbahçe için epey önemliydi. Avrupa umutlarının sona ermesinden sonra ligde de 3 maç sonrası puan cetvelinin diplerine doğru inmek bu yılın umutlarının da darbe yemesi olacaktı. Aykut Kocaman Hoca kadroda değişikliklere devam edeceğinin sinyallerini maç öncesi açıklanan kadrosunda da vermekteydi. Son maçların eksileri bol oyuncusu Andre Santos’un kesilip yerine Fenerbahçe’de henüz hiç oynamadığı mevkie çekilen Caner Erkin’in oynaması ilk farklı kadro açıklamasıydı. Buna ek olarak gene Fenerbahçe’de pek rastlanmayan bir olguyla, takımda genç oyuncu oynatılmasıyla karşılaşılmasıydı. Savunma % 50 yenilenmişti.
Medyanın hedefi haline gelmeye başlayan, pek de başarılı bir futbol ortaya koyamayan Cristian’da ısrar etmesi ise bir başka, “kararlarında etki altında kalmayacağının” göstergesiydi. Bu kararlılık, takım başarılı oldukça pozitiflik taşır da tersi durumlarda yıpratıcı olur. Maç başladığında televizyon başındaki taraftarlar durumun nasıl olacağını merakla ve iyi dilekleriyle izlemeye başladıklarında ilk 10 dakika hiç de ümit verici geçmiyordu. Takım hiç ayağında top tutamıyor, kalitesi tartışmasız oyuncular dahi hatalı paslarla top kaptırıyorlardı.
Daha sonra toparlanma başladı mı başlamadı mı sorularının cevabı beklenirken genç oyuncu Okan sağdan güzel bir çıkışla zor yetiştiği topu büyük bir beceri ile içeri çevirdiğinde çıkan kaleciyi görenler başlarını çevirmişlerdi ki tecrübeli kaleci İlker büyük bir hata ile bloke edemediği topu Alex’in önüne düşürdü. Alex ise önünde bulduğu topa bir refleksle ayağını uzattığında golü atmış olduğunu kendisi de hayretle izlemekteydi. Sonra hemen her maçta olduğu gibi takımın maçı rölantiye aldığı izlendi. Bunun nedeni her takım için aynıdır. O da oyuncuların çoğunluğunun kendi kondisyonlarına güvenememeleridir. İlk yarı da bu şekilde sona ermekteydi.
İkinci yarıya Manisapor’un beraberlik golüyle başlanıyordu. Tabii Fenerbahçe de galibiyet golü için tekrar bastırmaya başlamıştı. Lugano’da İsaac’ın golünün benzeri sert bir kafa vuruşu ile 62. dakikada galibiyeti getiriyordu. Alex, korner ve serbest atışlarında eski günlerdeki gibi sert ve yere yakın vuruşlarla gol fırsatı fazla atışlar yapmaya başlamıştı. Ne var ki hala toplara girmekten çekindiği, istenilen gücü hala gösteremediği de bir gerçekti. Emre her zamanki inatçı, ileriye dönük futboluyla takımın en iyisi görüntüsü verirken Genç Okan’ı sonraya bırakıp, neden ısrarla tedavi edilip kalenin teslim edildiğinin bu maçtaki oyunuyla anlaşıldığı Mert’in galibiyette önemli bir payı bulunduğunu da belirtmek gerekir. Niang ise gayretiyle, zor pozisyonlarda attığı golleriyle Fenerbahçe’nin önemli bir gereksinimini karşılayan futbolcu olacağını göstermekteydi. Diğerlerinden; Lugano, Caner ve Stoch’u görevlerini yapanlar arasında sıralamak gerekir.
Gelelim genç oyuncu Mardinli Okan Alkan’a. Kendisini izlerken aynen ilk geldiği yıldaki Gökhan Gönül’ü izliyorum sandım. Kendine güveni, sağ çizgiden çıkışları, tehlikelerde sol kademeye dahi koşacak kadar oyunu okuyan, top ayağına yakışan bir oyuncu kazanmaktaydı Fenerbahçe. Hatta çizgiye inerek yaptığı hemen ortaları nedeniyle Gökhan’a bir üstünlük dahi kurmakta diyebiliriz. Yalnız son yıllarda çıkan transfer şartları nedeniyle genç oyuncuların takımlarınca kaybedilmeleri olasılığını da düşünmek gerekiyor. Sözleşmelerinin son yıllarına gelindiğinde eğer bu genç oyuncular vasat bir oyuncu olarak kalmışlarsa fazla para alamadıkları için diğer kulüplere gitmekteler. Yok, çok kaliteli oldukları ortaya çıkmışsa menajerleri Avrupa fikrini kendilerine aşıladıklarından sözleşme yenilemeye yanaşmamaktadırlar. Gerçekten de sözleşme yenileyerek Avrupa’ya gidecek olsalar o kulübe kimsenin vermediği kadar bir para yardımı yapıp da gitmiş olacaklardır. Bu nedenle son transfer kanunlarına göre genç oyuncu demek o kulüpte yıllarca kalacak demek değildir. Yararlanılacağı kadar yararlanmaya çalışmak doğrusu olmaktadır.
Fenerbahçelilerin, 15 günlük milli maç arasında 4 Eylül’de Sivas’da yapılacak hazırlık maçı sonrası Kayseri’de oynanacak 4. hafta maçına ümitle bakabilecekleri bir kadro oluşmakta. Keşke bu kadro Avrupa kupa maçları öncesi kurulabilseydi. Pardon, “keşke” diye bir kelime bulunmadığını birden unutuvermişim.
YMM. Okan İnanç
Trabzonspor - FENERBAHÇE : (3 - 2)
Maç öncesi yayınlanan Fenerbahçe kadrosu açıklandığında herkes için sürprizler sıralanmış oluyordu. Bu sürpriz kadronun en büyük eksikliği ise çoğunun ilk kez bir arada oynadığı oyuncuların “takım olmakta” zorlanacakları “futbol gerçeği” ni içermesiydi. Alex dinlendirilebilirdi. Bunu hata olarak yorumlayanlar yanlış yaparlardı. Ne var ki sakatlık nedeniyle savunma kaleci anlaşması da darbe yemişken, sezon açıldıktan sonra 3-4 oyuncuyu Trabzonspor maçı gibi taraftar için çok önemli olan bir maçta ilk kez bir arada oynatmak sadece “kumar” kelimesiyle ifade edilebilir. Aykut Kocaman bir kadro değişikliği kumarına elini ve kalbini bastırdı ama ne yazık ki kaybetti.
Maçlara ne olursa olsun en iyi onbirinle başlamak, yani kumar oynamamak en doğrusu. Sakatlıklar olursa diğer oyunculara şans doğacağı için sevinilebilir de. Ama formda olanlar oynatılmadığı zaman sevinen olmaz. Beklenen oyuncunun yerine oynayanın sırtına da daha fazla yük binmiş olur. Zorunluluktan yerini aldığında fazla irdelenmeyen bir yük binmiş olur. Dünya liglerinde de 3 günde bir maç oynandığına göre yorgunluk, sakatlık olasılığı bir olasılık olarak önceden ele alınamaz. Sakatlık olursa o zaman düşünülür. Hatta o zaman belki de kadro zayıflığı ortaya çıkacağı için yeni transferlere dönülür. Hatta hocanın değil yöneticilerin hataları irdelenmeye başlanır. Fırsat varsa kadro güçlendirilir.
Volkan Demirel’in sakatlığı geçen yıl her an için beklenen fakat şimdi bu yıl gerçekleşen bir sakatlıktı. Büyük takımlarda as kalecinin yedeğinin genç ve tecrübesiz bir kaleci olması birçok hatalı goller yedikten sonra tecrübe kazanması demektir. Tecrübe kazandıktan sonra da o takımda kalacağı şüphelidir. Bu nedenle as kalecinin yedeğinin, geçmişi parlak 35 yaşlar civarında, yedek kalmayı sorun yapmayacak, kendisine iş düşecek 3-5 maçı tecrübesiyle götürebilecek bir süper lig tecrübeli kaleci olmalıdır. Tabii ki 3. kaleci de A takımı kalecisi kadar maç yapmakta olan A2 takımı kalecisi olacaktır. 2. golde Mert’in çıkışı çok tereddütlüydü. Ya hiç çıkmaması, ya da ani bir çıkışla Yattara’nın ayaklarının önüne yatması gerekirdi. Aşırtma golü bu hatalı çıkışıyla yemişti penaltıyı kurtaran genç kaleci. Mert’in çok iyi bir kaleci olacağı kesin ama Volkan’ın yedeği olarak kaldığı sürede tecrübe kazanması çok zor. Kiralık verilerek yerine adları geçmekte olan diğer kalecilerden birisinin alınması gerekmekte. Bu maçın kaybında Aykut Hoca’nın hatası kadar transferlerde geciken yönetimin de hatasından söz etmek gerçekleri dile getirmek olacaktır.
Alex’i ilk onbirde oynatmak veya sonradan oyuna almak rakibe göre düşünülecek ve uygulanacak bir tercih olabilir. Ancak, 6 yabancı oyuncu oynatma sıkıntısı varken gittikçe performansı düşen kapasitesi sınırlı Cristian’ın yerine futbolunu gün geçtikçe geliştiren Selçuk’la başlanması çok daha doğru olurdu. Sık sık maç yapmak oyuncuları yorması bir yana bir arada oynamanın kazandıracağı alışkanlıklar çok daha fazla artılar taşımakta.
Ligin ilk maçındaki başarılı kadroyu bozarak “takım olma” sürecini uzatmak daha önemli bir hata olarak ortaya çıktı. Ne var ki daha ligin başındayız. Önce Paok maçı, sonra da Fenerbahçe’nin kendi sahasında oynayacağı Manisaspor maçı büyük çıkışın başlangıcının habercisi olabilir. Üstelik Niang gibi bir oyuncuya sahip olunmuşken.
FENERBAHÇE – Medical Park Antalyaspor : (4 - 0)
Geçen sezonun son maçında şoka giren seyircinin tribünleri ateşe vermesi nedeniyle alınan 2 maç ceza sonrası sessiz tribünle önünde maç başlar başlamaz Fenerbahçe’nin nasıl bir futbol oynayacağı belli olmuştu. Rakibe en küçük bir fırsat tanımadan, hiç top bırakmadan, devamlı paslarla hemen rakip kaleye gitmek. Tüm takım bunu uygulayınca Antalyaspor’a öyle bir hava yerleşti ki sahada kala kaldılar. “Ne yapsak biz bu Fenerbahçe karşısında gol yemekten kurtulamayız” havası takıma hemen hâkim olmuştu.
Fenerbahçe’de 3 silahşorlar; Gökhan – Emre – Stoch hem savaşıyor hem de sadece topu rakip sahaya taşımayı düşünüyorlardı. 3 klasikler eski günlerine dönmüşler, Alex – Semih – Lugano hatasız oynuyorlardı. 3 görevliler ise Bilica – Santos – M.Topuz görevlerini aksatmadan katkı sağlamaktaydılar. Sadece Cristian bir olumlu hareketine bir yanlış bir de vasat hareket eklediği için Selçuk’a tercih edilmemesi gerektiğini hatırlatmaktaydı.
Fenerbahçe’nin bu olumlu futbolu daha 8 ve 13. dakikalarda takımı 2 – 0 öne geçirince maç da beklendiği gibi sanki bu dakikada sona eriyordu. İkinci yarıda da zaten fazla asılmadan, top dolaştırarak oynamaları azimlerin sonraki maçlara saklanması gibiydi. Maçı anlatan 2 adet yorumcu/spiker devamlı bu farklı galibiyeti Antalyaspor’un kötü ve başarısız futboluna bağlamak isteseler de görünüm hiç de böyle değildi. Görünüm hem kaliteli hem de koşan futbolcuların bu niteliklerini bu maçta sahaya yansıtmalarının getirdiği rakibi “sürklase” etme konusuydu. Goller zaten nefisti ama Gökhan’ın sıfırdan golü sanki futbolunun mükâfatı gibi algılandı.
Fenerbahçe bu futbolunu her maça yansıtacak olursa bu yıl çok başarılar elde eder. Bundan önceki maçta 6 oyuncusundan yoksun ve 6 yeni oyuncunun katıldığı bir takımın futbolu mikser basında acımasızca irdelenirken bu futbol hepsine kapak oluyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder