30 Eylül 2010 Perşembe

Yorumsuz Metin Tokat


Aynı Metin Aynı Tokat bir şey anlamıyorum
Allah'ım bu nasıl şey anlamlandıramıyorum...

13 Eylül 2010 GS-Gaziantep maçı, Emre Güngör yerden bir topa kayar top eline çarpar, M.T. yorumu:

Baros, ceza alanında topu rakibinden kurtardığı anda karşıdan kayarak gelen Emre'nin açık olan elleri topla temas etti. Pozisyona yakındı. Elin o kadar açık olması kasıt unsuru olduğundan penaltı kararı doğruydu.


26 Eylül 2010 GS-İBB maçı, Servet yerden bir topa kayar top eline çarpar, M.T. yorumu:

Rızvan’ın ceza alanı içine ortaladığı top yerde kayan Servet’in önce vücuduna sonra da eline çarptı. Servet bu pozisyondan kaçamazdı. Devam yorumunda haklıydı.


29 Eylül 2010 G.Rangers-Bursa maçı, Sercan'ın şutunda top rakibin eline çarpar, M.T. yorumu:

İkinci devre ceza alanında Sercan'ın kaleye doğru vurduğu topu engellemek amacıyla McCulloch öne doğru kendini yere atarak koluyla topu engelledi. Yakın mesafeden çarpma gibi görünse de oyuncunun niyetinde kasıt vardı. Penaltıyı vererek sarı kartını kullanmalıydı.


Akrostişim geldi

Yeter Artık
Utan Biraz
Hakikatları yaz

Mehmet Ali Mesruoğlu





28 Eylül 2010 Salı

Sn.Okan İnanç'tan 6. Hafta (Kasımpaşa-Fenerbahçe) Maç Yorumu



Kasımpaşa - FENERBAHÇE : (2 - 6)

Fenerbahçe’nin Ali Sami Yen’de son kez oynadığı maçta 6 gol atması bazı hatıraları akla getirmiş oldu. Fenerbahçe 6 güzel gol atarken yediği 2 gol dışında kalesinde birisi direkten dönen çok sayıda gol tehlikesi de yaşaması, yöneticilerinde, teknik heyetine, taraftarından futbolcusuna kadar herkesi düşünceye sevk ediyordu. Herkes kendi çapında “ne yapmak gerekir” sorusuna bir çözüm aramakta. Gerçekten de özellikle ilk yarıdaki Fenerbahçe taraftarını ümitsizliğe düşürecek bir futbol oynamıştı.

Hem evlilik hem de sakatlık sonrası kendisine en az 15 gün izin verilerek dinlendirilmesi gereken Volkan, gerçekten de ilk yarıda hala düğün gününü yaşarcasına konsantre eksikliği içindeydi. Ancak 2. yarıda kendine gelerek birkaç da gol kurtardı. Bilica’nın şimdiye kadar görülmemiş kadar kötü oyununun nedeni de sanki yeni gelen Yobo’ya yer açılması beklendiği için her an bir hata yapma korkusu gibiydi. Bu futbolu sanırım Yobo’nun, kadro dışı kalacak bir neden doğmadıkça ilk onbirde oynamasının kesinleştiği maç oldu. İlk yarıda rakip futbolcuların gol pozisyonlarında Andre Santos’un da hataları çoktu. Önceki haftalarda Caner’in başarılı futboluna rağmen oynatılmasının nedeni Brezilya Milli takımına seçilmiş olmasıydı. Kendi takımında oynatılmayacak olsa bu kendisinde büyük bir moral bozukluğu yaratacağından hocası haklı bir seçimle yer vermişti. Oysa kendisi bu futboluyla hocasının tercihine hiç de yardımcı olamadı.

İkinci yarıdaki kadro çok daha başarılıydı. Özellikle başta Dia, Baroş’a nispet 3 gol atarak gol krallığında liderliğe yükselen Niang, bildik akıl dolu asistleriyle Alex ve tekniği yüksek bir futbolcunun ayrıca nasıl mücadeleci bir futbolcu olması gerektiği dersini veren Emre Fenerbahçe’nin muhteşem dörtlüsü şeklinde zevkle izlendiler. Mehmet Topuz’un etkisiz futbolu hayretle karşılanırken 5 yabancı ile oynandığı halde Stoch ile değiştirilmemesi tek hata olarak göze çarpmaktaydı. Gökhan Gönül dâhil ikinci yarıda oynayanlar ise vasat futbollarıyla gene de bu kadroda yerleri olduğunu gösteren bir futbol oynadılar.

Bu takımda ideal onbirde oynaması beklenen çoğu futbolcunun bir arada çok az oynadıklarını düşününce, ilerleyen haftalarda çok daha başarılı olunacağını düşünmek iyimser bir hayal olmayıp gerçekçi bir beklentidir.

YMM. Okan İnanç

okaninanc@superonline.com

www.yenicagymm.com

26 Eylül 2010 Pazar

Pen6 (Ödüllü Soru)


Ödüllü soru

Süperlig'de Fenerbahçe en son penaltısını kaç hafta önce atmıştır?

A) Fi tarihinde
B) Penaltı nedir?
C) 30 (yazıyla otuz) hafta önce
D) C şıkkı
E) Hepbiri

Soruyu doğru cevaplayan 3 takipçimiz penaltı kazanacaktır
3o takipçimiz de 10 kusurlu hareketten istedeğini seçebilecektir.

Güleriz ,ağlanacak halimize.
Ligde son 30 haftada en çok gol atan takımın, bir tane bile penaltısı yok, ironik...

22 Eylül 2010 Çarşamba

Sn.Okan İnanç'tan 5. Hafta (Fenerbahçe-Beşiktaş) Maç Yorumu



Fenerbahçe- Beşiktaş: (1 - 1)

Fenerbahçe’nin kaçırdığı goller nedeniyle kaçırdığı galibiyet derbiye damgasını vuruyordu. İlk yarı başladığında sanki Beşiktaş bu maçta daha iyi gibi bir izlenim edinildiyse de ilerleyen dakikalarda Fenerbahçe oyunun hâkimiyetini ele geçirdi. Bu ele geçiriş öyle bir ele geçirişti ki şanssızlıkla kaçan goller olmasa devre 5 – 0 bitebilirdi. Beklenen gol 26. dakikada geldi. Bu gol bile inanılmaz bir şekilde önce kaçırıldı sonra atıldı. Niang da ilk derbi golünü atarken gol krallığı iddiasına uygun gol sayısını da arttırıyordu. İkinci yarı ilk yarının tam tersi bir Beşiktaş hâkimiyeti ile devam ederken oyuncuların hiç başaramadıkları, tek farklı galibiyeti koruma gayreti içinde oldukları hayretle izlenmekteydi. Bu kez de az sayıda da olsa golleri kaçıran veya Volkan’ın müdahaleleriyle uzaklaştırılan gol pozisyonlarını kaçıran Beşiktaş oluyordu. Tribünde bu dakikalar izlenirken hemen akla gelen ise Stoch oluyordu. İlk yarının başarılı ismi Emre’nin de çıkmasıyla kaliteli ayak sayısındaki bir eksilmenin tamamlanacağı düşünülüyordu. Aykut Kocaman ise değişiklik yapmak da hem gecikiyor hem de hayretler içinde Alex’in yerine kalitesi tartışmalı olan Cristian’ın alıyor, Stoch ise ısınmaya devam ediyordu. Bu düşünce ise, savunmaya önem verip, takım oyuncularının yaptığı “golün üzerine yatma düşüncesi” ile eş anlamlıydı.

Sonra Fenerbahçe için korkulan oldu ve beraberlik golü bir penaltıyla geldi. Penaltı, “Fenerbahçe’ye verilmeyenlerden ama normalde belki verilebilecek” tartışmalı bir penaltıydı. Penaltıda Volkan bu topu da çeldi ama içeri girmesini önleyemedi. Kalan sürede gol de atılabilirdi ama nedense oyuncularda bu gayret göze çarpmıyordu. Bunun nedeni ya kondisyon eksikliği ya da birbirlerine olan inanç eksikliği olarak düşünülebilir.

Fenerbahçe’de Selçuk, Cristian’dan daha yararlı bir oyuncu olduğunu ilerde, geride her topa yetişerek gösterirken, Emre, Gökhan, kaçırdıklarıyla değil ama pozisyonlara girmesiyle Niang takımın en iyileriydi. Tabii Lugano- Bilica ikilisi, uyumları ve gayretleri ile savunmanın diğer iyilerini oluşturuyorlardı. Ayrıca takımda vasatın altında oynayan yoktu. Takımın sadece golün üzerine yatma gayreti eleştiri konusu oluyordu. Bir de maçın kötüsü hakemden söz etmek gerekir. Sarı kartlarına erken başvuracak olsa oyuna hâkim olabilecekken tam tersini yaptı. Hem kartlarda çok geç kaldı hem de maçın hâkimi olamadı. Sanırım buna bir “Hakem Kompleksi” neden olmaktaydı. “Seyirci etkisinde kalmadığını ortaya koyma gayreti” buna neden oluyordu. Seyircinin sesi yükseldikçe o “yok bir şey” moduna girmeyi yeğlemekteydi.

Yazık oldu, maçın hakkı beraberlik değil, farklı bir skorla Fenerbahçe’nin kazanması şeklindeydi. Fenerbahçe kalite olarak ligin en üstün takımı olduğunu bu derbi maçıyla gösterirken her maçta ısıran pardon öpen takım olabilirse ligin de, bu puan kayıplarına rağmen en büyük şampiyon adayıdır.

YMM. Okan İnanç

okaninanc@superonline.com

www.yenicagymm.com

14 Eylül 2010 Salı

Gözünü Sakınma Hocam


Gözünü Sakınma Hocam

Verdiğin kararların arkasında durmalısın, bizim senin arkanda durmamızın bedeli budur.
Biz senin "Adam gibi Adam"lığını, camiamıza yakışan duruşunu sevdik.
Hata yapabilirsin, yapmalısın da ama arkasında duracağın şekilde...

Biz inanıyoruz ki her şeyinle bu kulüp ve camia için çalışacaksın ve eminiz ki yapamayacağına inandığın noktada bırakıp gidersin.

Yedek stopersiz deplasmana gidersin, yanında birini ısındırmadığın forvet bile vardır , risk almışsındır, bizim anlayamadığımız bir strateji geliştirmişsindir, hepsine eyvallah ama aldığın risk gerçekleştiğinde utanma,arkasında dur.Sakınan göze çöp batmasın, "Sakınma Gözünü"hocam...

Yeni gelen oyuncunu iki antremandan sonra ilk 11'e koymanda bildiğin bir şey olduğuna inanıyoruz, takım içi adaleti sağlayacağından, gençleri kazandıracağından şüphemiz yok,olmamalı...

Tek korkun, tek korkumuz kaybetmek olsun.

Mehmet Ali Mesruoğlu


(İçinmden geldi birinci tekil şahıs yazdım, lütfen yanlış anlaşılmasın.)

12 Eylül 2010 Pazar

Sn.Okan İnanç'tan 4. Hafta (Kayserispor-Fenerbahçe) Maç Yorumu



2010-11 SEZONUNDA FENERBAHÇE

(4.Hafta)

Kayserispor – Fenerbahçe : (2 - 0)

Maç başlamadan önce ilk 10 dakikada durumun belli olacağını söylüyordum ama hiç de öyle olmadı. Fenerbahçe’nin ilk 10 dakikadaki üstün oyunu dakikalar ilerledikçe yok oldu gitti. Oysa bu maç rahat kazanılan bir maç olsaydı arkası da kolay gelecek gibi görünüyordu. Kadro çok iyiydi ama henüz ortada takım “yoktu”. Transferlerde geç kalınıldığı bir gerçekti ama Dünya Kupası’nı oynandığı her yıl, her takım transferlerde gecikiyordu.

Bu maçtaki Fenerbahçe gerçekten de kötüydü. “Kimseyi eleştirmeyelim” diyenlere hatırlatmak gerekir ki, çözüme ulaşmak için, iyiyi bulmak için eleştiri şarttır. Bunun tersi işi şansa bırakmak, oluruna terk etmek olur ki hiç de akılcı bir yol olamaz. Bu maçtaki kötü futbolun ve buna bağlı yenilginin çok sayıda nedenlerinden gördüklerimi sıralamak isterim:

  1. Hala takım olamamak. Ligin 4. haftasına gelindiği halde takıma ilk kez girenlerin, ilk kez bir arada oynayanların hala takımda bulunabilmesi.
  2. Adeta 4 stoperle oynar gibi Emre ile Cristian’ın iki stopere çok yakın oynamaları.
  3. Takımın, toplu savunma, toplu hücum tek gerekli “Futbol Gerçeği”ne oyunun hiçbir dakikasında ulaşamaması.
  4. Çok az bir arada oynamış olan sağda Okan’la M.Topuz’un solda Caner ile Stoh’un anlaşmalı bir şekildehemen hemen hiç rakip aut çizgisine inememeleri.
  5. Gerçekten de çok ümit veren bir santrafor olan Niang’ın çok yalnız bırakılması. Bu oyuncunun her top ayağına gelişinde rakip 3-4 futbolcu ile boğuşmak zorunda kalması.
  6. Artık, gittikçe form düzeyi ile takıma katkısı düşen Cristian’ın yerine diğer alternatiflerin düşünülmemesi de eleştiriyi hak eden bir tutum olarak göze çarpmakta. Üstelik düzelen sakatlıklar sonrası 6+2 problemi yaşanırken bu oyuncuda ısrar etmenin de bir anlamı kalmıyor.
  7. Selçuk zaman zaman stoper oynamış olabilir ama Fenerbahçe’de hiç oynamamışken ve kalede 2 yedek kaleci varken yedek stoper götürülmemesi de kumar oynamaktan farksız bir hale gelmişti. Üstelik bu “kötü el” kayba neden olacak şekilde gerçekleşiverdi. Selçuk stoper olarak, yer tutma problemi yaşarken 2 golün gelmesi hiç de sürpriz sayılamazdı. Neyse ki Volkan sayesinde 2 de kaldılar.
  8. Alex bu takımdan çıkartılacaksa “Oyun Kurucu”nun defalarca denenerek takıma uygun hale getirilmiş bir alternatifinin oluşturulmuş olması gerekir. Bu aslında Emre olarak hazırlanmalıyken Alex’in her çıkartılışında başka başka oyuncular denemekte.
  9. Son haftalarda yetersiz kalan M.Topuz’un protestolarla karşılaşılacağı belli olan Kayseri’de oynatılmasının doğruluğu da eleştiri konusudur.
  10. Geri paslar dışında olumlu paslarla rakip kaleye çok az giden, rakip yarı sahaya yerleşemeyen bir takımın maçı kazanması mucize olurdu ve futbolda mucizelerle ancak zaman karşılaşılabiliniyor.

Sanırım yukarıda sıraladığım 10 neden yenilgi için yeterli olacaktır. Henüz sezonun başındayız. Hepsine çözüm bulunacaktır. Önce ideal onbir bulunacak sonra da yedek kulübesindekilerle birlikte takım olunması sağlanacaktır. İdeal onbir bulunduktan sonra sahada oynayacak 14 oyuncunun sadece sakat ve cezalı olma durumlarında değişmeleri bence sık sık değişim diyenlere göre daha takım olmaya uygun seçimdir. Taraftarlar, eleştirilerden sonra, alınacak derslerle birlikte sanki bu hafta Beşiktaş maçının kazanılmasıyla “Yeni Fenerbahçe” ortaya çıkacak gibi bir ümit taşıyabilirler.

YMM. Okan İnanç

okaninanc@superonline.com

www.yenicagymm.com

9 Eylül 2010 Perşembe

Sivil Örümceğin Ağında Bayramımız Kutlu Olsun



Öncelikle Bayramımız Kutlu Olsun.

Mustafa Yıldırım'ın Sivil Örümceğin Ağında adlı bir kitabı var.Kitap demokratikleştirme adı altında Türkiye'nin sömürgeleştirildiğini öne sürüyor.bu hareket yapılırken izlenilen 21. maddelik yol haritası açıklanıyor.

İddiaların doğruluğu ve ya yanlışlığını tarih gösterecek.Gündemi de düşünerek 2 maddeyi paylaşmak isterim.

17. kültürel kaynaşmanın yıkımı: “çok kültürlülük” propagandasıyla toplumsal ortak kültürün temellerinin yıkılması. uluslararası karşı kampanyalar ile ulusal kurtuluşun simgesi olan anma günlerini ve toplumun tarihten kalma bağımsızlık ve onur simgesi özelliklerini sözde dostluk adına silikleştirerek güdülebilir bir topluluğa dönüştürmek. din kültürünün parçalanması, geleneksel akışın kesilmesi ve ulusal dayanışmayı pekiştirici etkisinin yok edilmesi için, “medeniyetler/dinler arası diyalog” programıyla, batı’nın dinsel kurumlarının güdümünde eritilmesi. böylece azınlık din kurumlarıyla, ulusal egemenliğin karşısında ortak, dinsel cephe oluşturulması
18. inanmış örgüt liderlerinin yetiştirilmesi: liderlik programlarıyla, güdümlü yeni dünya düzenine tapınan ultra-liberal önderlerin üretilmesi ve yeni partiler kurulması, varolanlara yeni liderler yerleştirilmesi; parti programlarının rejimle hesaplaşmaya yönelik, birer kışkırtma programına dönüştürülmesi.

Ne yazık ki 2 maddenin doğruluğunu kanıtlayacak bir çok olayla karşı karşıyayız.

Değerlerimizi unutturuyorlar.Bugün bayram ama erken kalkmıyor çocuklar, tatil hesabı yapıyor biz büyükler.
Bayramın adı var, tadı sadece şekerlerde saklı.

Siyaset devamlı kutuplaşmalar doğuruyor, hoşgörü yok...

Sonsöz:

Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Türbanlı-Açık şimdi de Evet-Hayır saygısızca kutuplaşmalar yaratıyorlar.Burası hoşgörünün toprakları ama bize geçmişimizi, geleneğimizi de unutturuyorlar.Bugün bayram ve erken kalkmıyor çocuklar... Ne olursa olsun Gel'den ya Sev ya Terket'e gelmeyelim, oyuna gelmeyelim.Hepimizin BAYRAM'ı kutlu olsun.


Mehmet Ali Mesruoğlu

5 Eylül 2010 Pazar

Geçmiş Zaman Olur Ki...(Milan Rapaiç)


Hamit Altıntop'un milli maçta Kazakistan'a attığı gol beni yıllar öncesine götürdü.
Tarih 16.02.2002 yer Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu
Maç: Fenerbahçe-GS
Dakika: 27
Fenerbahçe Ogün ile korner kullanıyor, top 18'in üzerine doğru Rap Rap Rapaiç'e doğru geliyor ve muhteşem füze ağlarda , ama topu göremeyen Mondragon hala topu bekliyor.

Fenerbahçe bu golle maçı 1-0 kazanıyor.Bu golden sonra GS 4 kırmızı kart görüyor,Fenerbahçe başka gol atmaya gerek görmüyor,maç RapRap'in muhteşem füzesiyle hafızalardaki yerini alıyor.

4 Eylül 2010 Cumartesi

Arz ile Talebin Kesiştiği Nokta = 260


Resmi sitemizde dün çıkan bir haber vardı."transfer Spekülasyonları Üzerine"
Haber adı Fenerbahçe ile transfer dedikodularında geçen ve asılsız 260 ismi ifşa ediyor.
QTM'ye karşı kulüp tarafından açılan savaşın nişanesi bir haber.

Öncelikle merak ettiğim, bu savaşın ya da savaş demeyelim yalan haber takipleri devamlı ve her konuda yapılacak mı? Bununla ilgilenen bir ekip var mı? -yoksa bir çok gönüllü bulunacaktır- bu tarz takipler kulüp bazında olmasa da Fenerbahçe dernekleri ve taraftarları tarafından yapılmalı.

Bir de madalyonunun ters tarafı var.
Bizim halk olarak yalan haber merakımız.Biz bunları talep ediyoruz, yalan haberlere itibar ediyoruz, yalan haberler üzerine başka takım taraftarları ile şakalaşıp, ti'ye alıyoruz, bildiğimiz yalana inanıyoruz.

Umarım bu ve benzeri takipler yapılır QTM, KTM olur.

3 Eylül 2010 Cuma

O Duruşa Bir Vuruş Kaç Kuruş? (Sn.İlyas Bulcay'ın ilk yazısı...)


Duruşunu yediklerim gene "egemen futbolun" himayesinde
Bunlar Anarşist falan takılırlar ya - çoğu bilmez anarşizm nedir-
Bazıları A harflerini öyle yazınca pek bir farklı olduklarını zannederler. Hani saçını farklı kestiren fark yaratırmış gibi
Oysa fark kafanın içinde olur

Önce "yeter " dediklerine biat etmeyeceksin
Üç koltuk, iki bilet, bir transferle kendini kaybetmeyeceksin
Aurelioyu transfer ettiğinde; gideceksin havaalanına açacaksın pankartı "mehmet olunmaz mehmet doğulur" diye bağıracaksın.

Bir de Kleberson'u hatırlatacaksın ona...
Endüstriyel futbolun tercih listesinde ilk sıraya çıktığında sorgulayacaksın kendini "niye bunlar benim peşimde" diyeceksin.
Attı mı kendini yalandan yere Q7 verilen penaltıya "o ne" diyeceksin.
Nobre cıkmışken adamın üstüne "o kadar da değil" deyip duruşunu göstereceksin
Reklamlarda sana rol verildiğini farkedip o role isyan edeceksin.
Basının gündemine çıkmak için kullanmayacaksın pankartını.
O pankartın geregini gerçek hayatta yerine getireceksin.
Şarkılarda değiştirmeyeceksin dünyayı "bugün burada neysen her daim "O" olacaksın"
En önemlisi bir duruşun olacak hayatta
Diyecekler ki bu "O"nun duruşu
Dostun düşmanın gıpta ile bakacak sana diyecek "helal olsun"
Yoksa fırdöndü olursun bu acımasız dünyada
Çünkü bir günde yaşamıyoruz herşeyi
Bir de "tarih" var.
Sorarlar adama birgün

"O duruşa bir vuruş kaç kuruş "

İlyas Bulcay

İlyas Bulcay Laci'deki Sarı'da


Fenerbahçeliler Derneği Başkanı Sn. İlyas Bulcay kuvvetli kalemi ve eşsiz yorumlarıyla laci'deki sarı'da...

2 Eylül 2010 Perşembe

Önder Turacı Oynamayacak !!!


Kayserispor resmi internet sitesinden bir haber:

http://www.kayserispor.org/saban-miraboglu-onder-turaci-fenerbahceye-karsi-oymayacak.html

"Kayserispor As Başkanı Şaban Miraboğu Önder Turacı’nın Fenerbahçe’ye karşı oynamayacağını belirti:Fenerbahçe, Önder Turacı’nın transferi konusunda bize büyük jest yaptı. Turacı’nın bonservis bedeli bizden istenmedi. Daha sonra Önder Turacı’nın Fenerbahçe karşılaşmasında kadroya alınmaması bizden rica edildi. Biz de Fenerbahçe’nin bize daha önce yaptığı jestin bir karşılığı olarak bu isteği kabul ettik.
"
BJK'yi çokça eleştirdiğim uygulamanın Fenerbahçe tarafından yapılmasını tasvip etmiyorum. Fenerbahçe'nin beğenmeyip gönderdiği bir oyuncusunu, oynatmamak için opsiyon rica etmesini kabul etmiyor, bir daha tekrarlanmamasını ümit ediyorum.

Mehmet Ali Mesruoğlu

Öykum Dizdar Laci'deki Sarı'da


Fenerbahçeliler Derneği Genel Sekreteri Öyküm Dizdar yazıları ile laci'deki sarı'da
Öyküm Dizdar'ın 6 Ağustos tarihinde kaleme aldığı yazısı:

Taraftar İstifa!..

Hep Destek Tam Destek kelimesini herkesin iyi anlaması gerekir.

HPTD ile körü körüne desteğin arasındaki farkı da anlamına gerekir.

Başkan ya da Yönetimin istifa etmesinin gerektiğini savunmak HDTD anlayışına ters bir durum değildir, aksine bu anlayışla körü körüne destek arasındaki farkı ortaya koymaktır.

Young Boys maçının devre arasında takımı ıslıklarla soyunma odasına göndermek taraftarın olağan bir tepkisiydi, hiç bir grup ya da bireyin yönlendirmesiyle değil taraftarın içinden gelen bir tepkiydi, bu aslında ” Nerede olduğunuzu bilin, burası Fenerbahçe aklınız başınızda olsun eğer formanın hakkını vermeyecekseniz bu formayı giymeyin” demekti.

Her türlü tepkiyi veririken düşünmemiz gereken ilk şey her zaman önümüzde kazanılması gereken bir maç daha olduğu gerçeğidir.

Ben Aziz Yıldırım'ın yerinde olsam geçen senenin sonunda istifa ederdim, hatta etmesini de istedim.

Çünkü ortada bir soru ya da başarısızlık varsa bu durum baş sorumlusu en tepedeki kişidir, eğer yönetimden şöyle bir açıklama gelseydi; son maçta trajik bir şekilde kaçan şampiyonluktan dolayı herkesten özür diliyoruz futbolun en büyük unsuru olan şans faktörünü de yanımıza alıp bir gol atamadık bu durumu taktik ve teknikle açıklamak mümkün değildir, bu sebeple takımı güçlendirerek yolumuza Daum ile devam edeceğiz. İşte bu tarz bir açıklama yapılmadan faturaları Guiza, Daum gibi isimlere kesersen bende sana keserim. Eğer başarısızlık görüyorsan bu senin başarısızlığındır aksi bir görüşün varsa neden kelle alıyorsun?

Bu seneye bakalım, Aykut Kocaman hangi standartlara göre göreve getirilmiştir?

Yani Fenerbahçe'ye hoca hangi kriterlere göre seçiliyor? Fenerbahçelilik mi? Kariyer mi? Maliyet mi?

Transfer hangi kriterlere göre ve hangi hedef için yapılıyor?

Elde Güiza ve Semih varken bilmem kaç milyon euroya Gökhan'ı transfer ediyorsun, bu üçü de kadrodayken 15 milyon eurya forvet bakıyorsun, bu 4 oyuncudan bir tanesi ilk 11 oynayacak dördünün aliyeti ise 40 milyon euroyu buluyor, bu kimin parası beyler?

Yönetim gücünü aynı siyasi partilerdeki gibi tek adam olmaya hrcıyorsun kendine rakip gördüğün herkesi kulupten uzaklaştırıyorsun, taraftar da buna dahil.

Aziz Yıldırım'ın dönemini muhasebesini yaptığım zaman katkılarının kat be kat fazla oluğunu düşünüyorum Fenerbahçe'nin önünü açmış, vizyonunu genişletmiştir bu sebeple kendisinden sonra gelen başkanın da o yolda ilerleyeceğini ve bundan sonraki olası Aziz Yıldırım katkısından daha fazla olacağını düşünüyorum.

Tekrar ediyorum benim gözümde Aziz Yıldırım benim gördüğüm aklımın erdiği dönemlerdeki en iyi Başkandır, bu kulupten alkışlanarak ayrılmayı toplam fayda olarak baktığımız zaman hak ediyordur, ancak alkışlarla mı sitemlerle mi uğurlanacağına kendisi karar vermelidir...

Öyküm Dizdar



1 Eylül 2010 Çarşamba

Sn.Okan İnanç'tan İlk 3 hafta yorumları



Fenerbahçe - Manisaspor : (4 - 2)

Seyircisiz 2 maç cezasının sonuncusu olan kendi saha maçını kazanması Fenerbahçe için epey önemliydi. Avrupa umutlarının sona ermesinden sonra ligde de 3 maç sonrası puan cetvelinin diplerine doğru inmek bu yılın umutlarının da darbe yemesi olacaktı. Aykut Kocaman Hoca kadroda değişikliklere devam edeceğinin sinyallerini maç öncesi açıklanan kadrosunda da vermekteydi. Son maçların eksileri bol oyuncusu Andre Santos’un kesilip yerine Fenerbahçe’de henüz hiç oynamadığı mevkie çekilen Caner Erkin’in oynaması ilk farklı kadro açıklamasıydı. Buna ek olarak gene Fenerbahçe’de pek rastlanmayan bir olguyla, takımda genç oyuncu oynatılmasıyla karşılaşılmasıydı. Savunma % 50 yenilenmişti.

Medyanın hedefi haline gelmeye başlayan, pek de başarılı bir futbol ortaya koyamayan Cristian’da ısrar etmesi ise bir başka, “kararlarında etki altında kalmayacağının” göstergesiydi. Bu kararlılık, takım başarılı oldukça pozitiflik taşır da tersi durumlarda yıpratıcı olur. Maç başladığında televizyon başındaki taraftarlar durumun nasıl olacağını merakla ve iyi dilekleriyle izlemeye başladıklarında ilk 10 dakika hiç de ümit verici geçmiyordu. Takım hiç ayağında top tutamıyor, kalitesi tartışmasız oyuncular dahi hatalı paslarla top kaptırıyorlardı.

Daha sonra toparlanma başladı mı başlamadı mı sorularının cevabı beklenirken genç oyuncu Okan sağdan güzel bir çıkışla zor yetiştiği topu büyük bir beceri ile içeri çevirdiğinde çıkan kaleciyi görenler başlarını çevirmişlerdi ki tecrübeli kaleci İlker büyük bir hata ile bloke edemediği topu Alex’in önüne düşürdü. Alex ise önünde bulduğu topa bir refleksle ayağını uzattığında golü atmış olduğunu kendisi de hayretle izlemekteydi. Sonra hemen her maçta olduğu gibi takımın maçı rölantiye aldığı izlendi. Bunun nedeni her takım için aynıdır. O da oyuncuların çoğunluğunun kendi kondisyonlarına güvenememeleridir. İlk yarı da bu şekilde sona ermekteydi.

İkinci yarıya Manisapor’un beraberlik golüyle başlanıyordu. Tabii Fenerbahçe de galibiyet golü için tekrar bastırmaya başlamıştı. Lugano’da İsaac’ın golünün benzeri sert bir kafa vuruşu ile 62. dakikada galibiyeti getiriyordu. Alex, korner ve serbest atışlarında eski günlerdeki gibi sert ve yere yakın vuruşlarla gol fırsatı fazla atışlar yapmaya başlamıştı. Ne var ki hala toplara girmekten çekindiği, istenilen gücü hala gösteremediği de bir gerçekti. Emre her zamanki inatçı, ileriye dönük futboluyla takımın en iyisi görüntüsü verirken Genç Okan’ı sonraya bırakıp, neden ısrarla tedavi edilip kalenin teslim edildiğinin bu maçtaki oyunuyla anlaşıldığı Mert’in galibiyette önemli bir payı bulunduğunu da belirtmek gerekir. Niang ise gayretiyle, zor pozisyonlarda attığı golleriyle Fenerbahçe’nin önemli bir gereksinimini karşılayan futbolcu olacağını göstermekteydi. Diğerlerinden; Lugano, Caner ve Stoch’u görevlerini yapanlar arasında sıralamak gerekir.

Gelelim genç oyuncu Mardinli Okan Alkan’a. Kendisini izlerken aynen ilk geldiği yıldaki Gökhan Gönül’ü izliyorum sandım. Kendine güveni, sağ çizgiden çıkışları, tehlikelerde sol kademeye dahi koşacak kadar oyunu okuyan, top ayağına yakışan bir oyuncu kazanmaktaydı Fenerbahçe. Hatta çizgiye inerek yaptığı hemen ortaları nedeniyle Gökhan’a bir üstünlük dahi kurmakta diyebiliriz. Yalnız son yıllarda çıkan transfer şartları nedeniyle genç oyuncuların takımlarınca kaybedilmeleri olasılığını da düşünmek gerekiyor. Sözleşmelerinin son yıllarına gelindiğinde eğer bu genç oyuncular vasat bir oyuncu olarak kalmışlarsa fazla para alamadıkları için diğer kulüplere gitmekteler. Yok, çok kaliteli oldukları ortaya çıkmışsa menajerleri Avrupa fikrini kendilerine aşıladıklarından sözleşme yenilemeye yanaşmamaktadırlar. Gerçekten de sözleşme yenileyerek Avrupa’ya gidecek olsalar o kulübe kimsenin vermediği kadar bir para yardımı yapıp da gitmiş olacaklardır. Bu nedenle son transfer kanunlarına göre genç oyuncu demek o kulüpte yıllarca kalacak demek değildir. Yararlanılacağı kadar yararlanmaya çalışmak doğrusu olmaktadır.

Fenerbahçelilerin, 15 günlük milli maç arasında 4 Eylül’de Sivas’da yapılacak hazırlık maçı sonrası Kayseri’de oynanacak 4. hafta maçına ümitle bakabilecekleri bir kadro oluşmakta. Keşke bu kadro Avrupa kupa maçları öncesi kurulabilseydi. Pardon, “keşke” diye bir kelime bulunmadığını birden unutuvermişim.

YMM. Okan İnanç



Trabzonspor - FENERBAHÇE : (3 - 2)


Maç öncesi yayınlanan Fenerbahçe kadrosu açıklandığında herkes için sürprizler sıralanmış oluyordu. Bu sürpriz kadronun en büyük eksikliği ise çoğunun ilk kez bir arada oynadığı oyuncuların “takım olmakta” zorlanacakları “futbol gerçeği” ni içermesiydi. Alex dinlendirilebilirdi. Bunu hata olarak yorumlayanlar yanlış yaparlardı. Ne var ki sakatlık nedeniyle savunma kaleci anlaşması da darbe yemişken, sezon açıldıktan sonra 3-4 oyuncuyu Trabzonspor maçı gibi taraftar için çok önemli olan bir maçta ilk kez bir arada oynatmak sadece “kumar” kelimesiyle ifade edilebilir. Aykut Kocaman bir kadro değişikliği kumarına elini ve kalbini bastırdı ama ne yazık ki kaybetti.


Maçlara ne olursa olsun en iyi onbirinle başlamak, yani kumar oynamamak en doğrusu. Sakatlıklar olursa diğer oyunculara şans doğacağı için sevinilebilir de. Ama formda olanlar oynatılmadığı zaman sevinen olmaz. Beklenen oyuncunun yerine oynayanın sırtına da daha fazla yük binmiş olur. Zorunluluktan yerini aldığında fazla irdelenmeyen bir yük binmiş olur. Dünya liglerinde de 3 günde bir maç oynandığına göre yorgunluk, sakatlık olasılığı bir olasılık olarak önceden ele alınamaz. Sakatlık olursa o zaman düşünülür. Hatta o zaman belki de kadro zayıflığı ortaya çıkacağı için yeni transferlere dönülür. Hatta hocanın değil yöneticilerin hataları irdelenmeye başlanır. Fırsat varsa kadro güçlendirilir.


Volkan Demirel’in sakatlığı geçen yıl her an için beklenen fakat şimdi bu yıl gerçekleşen bir sakatlıktı. Büyük takımlarda as kalecinin yedeğinin genç ve tecrübesiz bir kaleci olması birçok hatalı goller yedikten sonra tecrübe kazanması demektir. Tecrübe kazandıktan sonra da o takımda kalacağı şüphelidir. Bu nedenle as kalecinin yedeğinin, geçmişi parlak 35 yaşlar civarında, yedek kalmayı sorun yapmayacak, kendisine iş düşecek 3-5 maçı tecrübesiyle götürebilecek bir süper lig tecrübeli kaleci olmalıdır. Tabii ki 3. kaleci de A takımı kalecisi kadar maç yapmakta olan A2 takımı kalecisi olacaktır. 2. golde Mert’in çıkışı çok tereddütlüydü. Ya hiç çıkmaması, ya da ani bir çıkışla Yattara’nın ayaklarının önüne yatması gerekirdi. Aşırtma golü bu hatalı çıkışıyla yemişti penaltıyı kurtaran genç kaleci. Mert’in çok iyi bir kaleci olacağı kesin ama Volkan’ın yedeği olarak kaldığı sürede tecrübe kazanması çok zor. Kiralık verilerek yerine adları geçmekte olan diğer kalecilerden birisinin alınması gerekmekte. Bu maçın kaybında Aykut Hoca’nın hatası kadar transferlerde geciken yönetimin de hatasından söz etmek gerçekleri dile getirmek olacaktır.


Alex’i ilk onbirde oynatmak veya sonradan oyuna almak rakibe göre düşünülecek ve uygulanacak bir tercih olabilir. Ancak, 6 yabancı oyuncu oynatma sıkıntısı varken gittikçe performansı düşen kapasitesi sınırlı Cristian’ın yerine futbolunu gün geçtikçe geliştiren Selçuk’la başlanması çok daha doğru olurdu. Sık sık maç yapmak oyuncuları yorması bir yana bir arada oynamanın kazandıracağı alışkanlıklar çok daha fazla artılar taşımakta.


Ligin ilk maçındaki başarılı kadroyu bozarak “takım olma” sürecini uzatmak daha önemli bir hata olarak ortaya çıktı. Ne var ki daha ligin başındayız. Önce Paok maçı, sonra da Fenerbahçe’nin kendi sahasında oynayacağı Manisaspor maçı büyük çıkışın başlangıcının habercisi olabilir. Üstelik Niang gibi bir oyuncuya sahip olunmuşken.

FENERBAHÇE – Medical Park Antalyaspor : (4 - 0)


Geçen sezonun son maçında şoka giren seyircinin tribünleri ateşe vermesi nedeniyle alınan 2 maç ceza sonrası sessiz tribünle önünde maç başlar başlamaz Fenerbahçe’nin nasıl bir futbol oynayacağı belli olmuştu. Rakibe en küçük bir fırsat tanımadan, hiç top bırakmadan, devamlı paslarla hemen rakip kaleye gitmek. Tüm takım bunu uygulayınca Antalyaspor’a öyle bir hava yerleşti ki sahada kala kaldılar. “Ne yapsak biz bu Fenerbahçe karşısında gol yemekten kurtulamayız” havası takıma hemen hâkim olmuştu.


Fenerbahçe’de 3 silahşorlar; Gökhan – Emre – Stoch hem savaşıyor hem de sadece topu rakip sahaya taşımayı düşünüyorlardı. 3 klasikler eski günlerine dönmüşler, Alex – Semih – Lugano hatasız oynuyorlardı. 3 görevliler ise Bilica – Santos – M.Topuz görevlerini aksatmadan katkı sağlamaktaydılar. Sadece Cristian bir olumlu hareketine bir yanlış bir de vasat hareket eklediği için Selçuk’a tercih edilmemesi gerektiğini hatırlatmaktaydı.


Fenerbahçe’nin bu olumlu futbolu daha 8 ve 13. dakikalarda takımı 2 – 0 öne geçirince maç da beklendiği gibi sanki bu dakikada sona eriyordu. İkinci yarıda da zaten fazla asılmadan, top dolaştırarak oynamaları azimlerin sonraki maçlara saklanması gibiydi. Maçı anlatan 2 adet yorumcu/spiker devamlı bu farklı galibiyeti Antalyaspor’un kötü ve başarısız futboluna bağlamak isteseler de görünüm hiç de böyle değildi. Görünüm hem kaliteli hem de koşan futbolcuların bu niteliklerini bu maçta sahaya yansıtmalarının getirdiği rakibi “sürklase” etme konusuydu. Goller zaten nefisti ama Gökhan’ın sıfırdan golü sanki futbolunun mükâfatı gibi algılandı.

Fenerbahçe bu futbolunu her maça yansıtacak olursa bu yıl çok başarılar elde eder. Bundan önceki maçta 6 oyuncusundan yoksun ve 6 yeni oyuncunun katıldığı bir takımın futbolu mikser basında acımasızca irdelenirken bu futbol hepsine kapak oluyordu.


Sn. Okan İnanç Değerli Yazılarıyla Aramızda


Fenerbahçe camiasının değerli kalemi Okan Ağabey'imiz Sayın Okan İnanç haftalık değerlendirmeleri ile aramızda.
Teşekkürler Okan Ağabey.